Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Tolga Dinçer, yapılan bilimsel çalışmaların, deniz balığı ile çiftlikte yetiştirilen balık arasında sağlıklı beslenme açısından iddia edildiği gibi önemli farkların bulunmadığını gösterdiğini söyledi.
Yaz mevsimiyle birlikte balıkçılıkta av yasaklarının başlaması dolayısıyla kültür balıklarına olan talep arttı. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Tolga Dinçer, kültür ve deniz balıkçılığı, Türkiye’de balık yetiştiriciliği ve balık tüketimi konusunda önemli bilgiler verdi.
Türkiye’de kişi başına düşen su ürünleri tüketiminin dünya ortalamasına göre düşük olduğunu ifade eden Prof. Dr. Dinçer, “Türkiye’de su ürünleri tüketimi bölgelere göre farklılık göstermekle birlikte, 2023 yılında kişi başı yıllık su ürünleri tüketimi 7 kilogram olarak kayıtlara geçmiştir. Değişen tüketici tercihleri, teknolojideki ilerlemeler ve gelir artışları ile birlikte son 60 yılda su ürünleri tüketimi gözle görülür oranda artmıştır. Dünyada balık tüketimi, 1961 yılında kişi başına 9 kilogram iken, 2020 yılında 20,2 kilograma yükselmiştir. Kişi başı su ürünleri tüketiminin yüzde 75’i balıklardan, yüzde 12’si yumuşakçalardan, yüzde 13’ü kabuklu deniz ürünlerinden karşılanmıştır. Ülkeler arasında balık tüketim miktarındaki farklılığın tüketicilerin gelir seviyesinden ve beslenme kültüründen kaynaklandığı tespite edilmiştir. Düşük gelirli, gıda açığı bulunan ülkelerde 2019’da kişi başına balık tüketimi 5,4 kilogram olarak tespit edilirken, orta gelirli ülkelerde 15,2 kilogram, yüksek gelirli ülkelerde ise 26,5 kilogram olduğu Dünya Gıda Örgütü (FAO)’nun kayıtlarında görülmektedir.
“Avrupa’da tüketilen 4 balıktan 1’i Türkiye’den”
Türkiye’nin balık üretiminde lider konumdaki ülkelerden birisi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Dinçer, “Türkiye’nin ürettiği çiftlik balığı, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere dünya çapında 100’e yakın ülkeye ihraç edilmektedir. Türkiye’deki balık yetiştiricilik sektörünün dayandığı 3 tür; alabalık, çipura ve levrektir. Avrupa’da alabalık yetiştiriciliğinde birinci ve deniz balıklar yetiştiriciliğinde ise bazen birinci bazen ikinci sırada yer alan Türkiye, her zaman lider konumdadır. Avrupa Birliği üye ülkelerinin balık tezgâhlarındaki her 4 balıktan 1 tanesinin Türk balığı olması bunun en çarpıcı göstergesidir. Dünyanın en güzel kıyılarına ve iç su alanlarına sahip ülkemizde su ürünleri üretimi 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18,6 artarak 1 milyon 7 bin 921 ton olarak gerçekleşmiştir. Su ürünleri üretiminde avcılıktan elde edilen ürün miktarının azalıp, yetiştiricilikten elde edilen ürün miktarının artış göstermesi, küresel anlamda da üretimin doğru yönelimde olduğunu göstermektedir. Bu yönelimde hiç kuşkusuz yetişmiş su ürünleri mühendislerinin payı çok ama çok büyüktür. Türkiye’nin su ürünleri ihracatında 2023 hedefi olan 1 milyar dolarlık ihracat rakamına, yaklaşık 100 ülkeye gerçekleştirilen ihracat sonucunda 1,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin marka değeri olan Türk somonu konusunda 3 yıldır devam eden önemli çalışmalar neticesinde bu balığın üretimi, bir önceki yıla göre yüzde 45 artarak 66 bin tonu geçmiştir. 2024 yılı sonunda 100 bin tonluk bir üretim kapasitesine ulaşılması beklenmektedir” diye konuştu.
“Doğa balığı ile yetiştiricilik balığı arasında önemli bir fark yok”
Yapılan bilimsel çalışmaların, doğa balığı ile yetiştiricilik balığı arasında iddia edildiği gibi önemli farklılıkların bulunmadığını gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Dinçer, “Balık ve su ürünleri tüketiminin faydaları açısından ön plana çıkan omega 3, tüm balığın toplam vücut ağırlığının yüzde 0,5 ile yüzde 5 oranını kapsamaktadır. Bu noktada sadece balık tüketiminin faydası denilince omega 3’ü esas almak eksik bir yaklaşım olacaktır. Gerek rahat sindirilebilir protein yapısı gerek ise yüksek protein içeriğinin yanında, balığın derisinde ve kemiklerinde bulunan mineral içeriği de özel bir gıda olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. En zengin omega 3 ve omega 6 kaynakları yağlı ve pelajik balık türleridir; fakat bu ülkemizde her geçen gün gelişen su ürünleri yetiştiricilik sektörü ürünlerinde olmadığı anlamına gelmez. Levrek ve çipura balıklarının beyaz etli balıklar olması ve doku, kas arasında depolanan çoklu doymamış yağ asidi miktarlarının sardalya ve hamsi gibi balıklara göre daha düşük olması, bu türlerin kıyaslanması adına hatadır. Doğru kıyaslama doğadan yakalanan çipura veya levrek ile yetiştiriciliği yapılan çipura veya levreğin kendi içerisinde karşılaştırılmasıdır. Yapılan bilimsel çalışmalar, doğa balığı ile yetiştiricilik balığı arasında iddia edildiği gibi önemli farklılıkların olmadığını göstermiştir” dedi.
“Dezenformasyonlar sektöre zarar veriyor”
Kültür balıkçılığı ile ilgili dezenformasyonlar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Dinçer, “Yurt dışında talep gören balıkların tüketilmesinin sağlık açısından zararı yok. Bu balıkların birçok bilimsel çalışma ile faydaları ortaya konulmuştur. Balık çiftliklerinin ilk kurulum aşamasında 10’un üzerinde farklı kurumdan izin alınması gerekir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından üretimden paketlemeye kadar her aşama düzenli olarak denetlenmektedir. Kimi ülkelerde balıklara uygulanan genetik müdahaleler Türkiye su ürünleri yetiştiricilik sektöründe uygulanmamaktadır. Ancak bazı yayın organlarında farklı uzmanlık alanına sahip kimi kişilerin çiftlik balığı tüketimine yönelik olarak hatalı söylemlerle Türkiye su ürünleri sektörüne ve dolayısıyla bu konuda emek, para ve zaman harcayan insanlara karşı büyük haksızlık yaptıklarını ve basında yer alan haberlerin su ürünleri yetiştiriciliği sektörünü olumsuz etkilediği bilinmelidir. Son 15 yılda yapılan yatırımlar ile sayılı ülkede mevcut olan bir teknoloji kullanarak neredeyse doğadan yakalanan balıkların yarı fiyatına gelecek bir bedelle halkımıza satışa sunulan bu balıkların, birçok bilimsel çalışma ile faydaları ortaya konulmuştur” dedi.